Bettany Hughes, bir tarihçi olmanın ötesinde
konusuyla ilgili aktüel olguları da araştırma verileri içinde ele almasıyla
bütünlüklü ve kapsayıcı hipotezlerin oluşma zeminini hazırlayan önemli bir
bilim kadınıdır. Onun çalışmalarını yakından izleyenler, araştırmalarında
sıkıcı olabilecek pek fazla bir şey bulamazlar. Tarihin şu anda hala insanlığı
ilgilendiren hangi konusunu ele alırsa alsın, insanın varlık kaynağı olan kadın
figürünü ve kadında somutlaşan sexsuel cazibeyi çalışma çerçevesinin içindeki
tabloya belirgin tonlarda yaydığını, sanattan anlayan anlamayan herkes ilk
bakışta fark eder. O, var olan çalışmalarında dar görüş oluşturabilecek
ideolojik ve politik argumanları öne çıkartacak kanıtlar gösterme peşinde
değil. Bu durum özellikle geri kalmış ülkelerin feministleri tarafından pek haz
edilmese de onlara, kendilerini gözden geçirmeleri için birçok açıdan ışık
tutabilecek verilerin değerini azaltmıyor.
Halbuki yaşadığımız bu çağda ve zamanlarda; bugünün
dinsel ve ideolojik imaj ve figürlerin kaynaklarına ilişkin çalışmaları içeren
tarihsel verilere en çok apolotize edilmiş agresif feministlerin, manastır
kölelerinin, sinagog hizmetçilerinin ve birer seks aleti olmaktan öteye hiçbir değerleri
olmayan, kara gölgeler gibi efendilerinin arkasında koşuşturmayı edep ve
marifet sayan ruhsuz kadınlarımızın ihtiyacı var.
Apolitik feministlere göre egemen olan her şey
erkektir. Bu bakış açısı devrimci bir
eğilimin doğasının ürünü olarak değil, çatışmanın her türünü her şeyde açık ve
gizli harekete geçiren kapitalist toplum doğasının bir ürünüdür. Tanrıdan ve
kapitalist sistemden önce erkeği öldürmeyi tasarlayan bu bakış açısı kendi
içinde gizli bir dindarlığı benimsediğini fark etmez bile. Cinsiyeti olmayan
bir sistemin ve cinsiyetsiz iktidarın kırbaçlı erkek hayaleti odalarının içine
dek sızarak onları tehdit altında tutmaya muktedir olabiliyor. Bilinç altına
çektikleri bütün korkuları, istek ve tutkuları bu hayaletin homurtuları altında
birer sayıklamaya dönüşüyor. Bu hayalet erkektir! Bu hayalet bilgi ağacının
meyvesini kollayan bekçidir! Feminist dine göre bu ruhsuz hayaletin iktidarı
değil, varlığı sorundur. Feministler iktidarı hiç olmamış bu iktidarsız erkeği,
idealize ettikleri daha güçlü bir iktidar için kurban edilmesi gereken bir
varlık olarak görürler: Bilgi Ağacı kaçamağı ve Yılanla(idealize edilmiş
iktidarla) buluşup kur yapma fırsatı böyle elde edilir…
Sorun şu ki, feminist ideoloji de zamanla kendi
gerçekliğinden koparak ideolojik ve politik bir yenilgi yaşadığının nedenlerini
sorgulamalıdır. Feminizmin masumiyeti böylece ortaya çıkar ve onun
politikleşmesi önündeki engeller daha kolay aşılır. Yoksa feminizm de tarihsel
bir sosyal olgu olarak, kendi dışında kendisi için şekillendirmeye çalıştığı dogmatizmin pençesinden kurtulamaz.
Öte yandan din ve dogmatik ideoloji işbirliği
sonucunda hayatları ve ruhları tüketilen ve hayatın anlamını kendi varlığının
merkezinin dışında arayan kadınlar için de böyle bir çaba büyük etkilere yol
açacaktır. Kadın geçmişine bakmalı, gücünün kaynağının farkına varmalıdır. Eski
dinlerden ve felsefi dogmalardan kurtularak insanlığı kölece bir boyun eğişe
iten her şeye topluca müdahale edebilecek gücün kadında merkezileştiğini,
tarihe kısa bir göz atmalarıyla görmeleri mümkündür.
Feminizmin süreç içinde yozlaşan felsefesi
etrafında topaç gibi dönen şaşkın kadınların daha çok işbirliğine yatkın
oldukları efemine yoldaşlarıyla gerçekleştirmeyi hayal ettikleri devrim bugün nasıl
bir karşı devrim argumanına dönüşmüşse, kendi hayatlarını dinsel uydurmalara
adayan ve erkekten kurtuluşun gerçek hayatın ötesinde olduğunu varsayan zayıf
kapasiteleriyle toplumsal yaşamı terbiye
edeceğine inanan kadınların hayal ettikleri dünya iki tarafa da kölelikten başka
bir gelecek vaad etmiyor.
Tanrısal gücü ve etkisi böylece iğdiş edilen
kadın, oynayabileceği tarihsel devrimci rolüne ve kendi varlığına
yabancılaştırılmış bir yazgıya bağlanmış görünüyor. Ailenin, toplumun ve sosyal
düzenin kurucu temeli olan kadın bu yazgıya başkaldırmadığı sürece, insanlık
için özgür bir gelecek hayal olacaktır.
İnsanlık bir bütündür.
İnsanlık ezildikçe, en çok kadınlar ezilecektir.
Değişimin ve devrimin dinamosu, onlardır. Bu dinamo geri sardığında kadınlar
için felaket, ileri sardığında bir bütün olarak insanlık kazanacaktır.
Tanrısal güç her zaman kadında olmuştur. Tarih
bunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Geçmişte Tanrısal-kurumsal bir gücü,rolü
ve saygınlığı olduğu için var olan bütün dinlerin kaynağındaki biricik öge ve
imaj kadındır: Asterta, İştar, İnana, İlah, Afrodite, Kibele…
Judaizmin, Hristiyanlığın ve İslam dininin kurucu
aktörleri de hep kadınlar olmuştur: Gomer, Magdelalı Meryem ve Hz Ayşe..
Bugün bu üç dini kapsayan öğretiler ve üç kitap;
Torah, İncil ve Kur’an bu üç kadının esreleridir.
Çarpık ve geri birer bilgiye dönüşüp bugünkü
hayatta geçerlilikleri kalmayan dinsel öğretilerden ve bugün özgürlüğe doğru
adım adım ilerleyen hayatı dogmatik ideolojik ve politik iddialardan da
kurtaracak olan başta kadınlardır. Bilimsel düşünmenin ve gerçek özgürlüğün yeni temellerini de
onlar atacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder