17 Ocak 2015 Cumartesi

Tanrı Konuşuyor (2)










      Kamile İNCE        


Din olgusu ile Tanrı olgusunun birbirinden farklı olduğunu karıştırdığımız çok oluyor. Dini, insanın gelişme düzeyinin belli bir aşamasında insanın kendisiyle, içinde yaşadığı sosyal grupla ve doğayla olan ilişkisini açıklayan belli bir bilgi sistemi olarak anlamak gerekir. Bu bilginin dayandığı olguların gerçek olup olmadığını bu sistemde tartışma ve sorgulama ihtiyacı duyulmaz. Daha da önemlisi, bu bilgi somut olgulara dayanmak zorunda da değildir. Esin ve sezginin ürettikleri, somut bilgiden daha yücedir ve bunlara atfedilen gizemli etkileri hissetmek, dinsel bilginin doğrulanması için yeterlidir. Buraya kadar dinsel bilgi sisteminin merkezinde Tanrı değil, insanların yaşamında belirleyici olan ihtiyaçlar vardır. Din bu ihtiyaçlardan biridir, bilgidir…Tanrı’nın bu bilgiye eklenmesi, esin ve sezginin olayları açıklamakta yetersiz kaldığı olağanüstü olayların ve felaketlerin arkasındaki nedeni sorgulamakla başlar. Tanrı imgesinin koyu gölgesinin dinsel sistemi kuşatıp onun merkezine oturması kolay olmamıştır. Tanrı tarihi incelendiğinde, insanların buna ne kadar uzun süre direndikleri kolay görülür. Dinsel inancın her zaman var olmuş olması ve Tanrı’nın bu inanç içinde her zaman farklı biçim ve imajlarla yer alması bu çelişkinin varlığındandır: Din ve Tanrı uyuşmazlığının daha işin başlangıcında anlaşıldığını ortaya koyan bir görünümdür bu.

Dinin dayandığı ve kendini izah ettiği bir dili her zaman olmuştur. İnsanların bunda bir çelişki bulmaları için çok fazla bir ihtiyaç da yoktu. Bu yüzden Dinin bir dile dayanması normal ve kaçınılmazdı. Din, insanın kendsiyle, içinde bulunduğu topluluk ve çevresiyle kurduğu ilişkiler sisteminin bilgisini paylaşmakta aracı olan gerçek dilsel bir karşılıktı. Yani Din konuşma kapasitesi olan aracı bir sosyal ve kültürel olguydu: İnsana yakındı, toplumsal ilişkilerin ve çalışmaların içindeydi, doğa ile toplum arasında güçlü, somut bir kültürel bağdı. İnsanlar, Tanrı’nın bu rolü bütün bütün üstlenmesinin; Din ve İnsan yerine mutlak ve sınırsız söz sahibi olup konuşmasının bir çelişki olduğunun hep farkında oldular. O yüzdendir ki Tanrı tarihi bu çelişkinin insanlar arasında yol açtığı kanlı çatışmaların bir tarihidir.

 

Mezopotamya’da birbirlerine rakip El, Ba-El, Eloh, İlah, Elah ve Allah silsilesi geçmiş ve bugünün aynı kökenli Tanrıları olarak insanın ruhsal ve inanç dünyasını tekellerine alan göksel güçlerdir.

Kendisine köle (kul) olmaları için insanlara boyun eğmeyi emreden, Musa’nın ve Muhammed’in gücü sonsuz, göklerden insanlara azap ve ateş yağdıran öfkeli Tanrısı…Konuşan, meydan okuyan , toplumları helak etmekle tehdit eden, ateşten savaş arabaları, rüzgarlardan hızlı atlıları olan bir Kumandan!

“- Ağzından Baal’ın adlarını sileceğim,öyle ki artık kimse Baal’ın adını ağzına almayacak..”  (Hosea: 2: 17)

“- Tanrının yasasını unuttuğun için bana rahiplik etmekten men ediyorum seni. Çocuklarını da hemen unutacağım…” (3:6)

“- İsrail’in inadı, düve inadı gibidir.” (3:16)

“ Ephraim putlara katıldı- onu kendi haline bırakın şimdilik. İçkileri bitip sarhoş olduklarında seks partilerine dalacaklar sonra…” (4:17-18)

 

 Gibeah’ta borazanlara üfleyin, Ramah’ta trampetleri çalın, Beth-Aven’de alarm verin!... Ve dön de arkana bak Benjamin! Ceza günü gelip çattığında İsrail kabileleri arasında Ephraim izole edilecek…” (8-9 :4)

Sonraki bölümlerde ele alınan konuya göre yer yer bu türden ilginç pasajlara çokça yer verilecek. Bu yazımızda bu kadarına yer vermemiz, yukarda giriş yaptığımız konuyla ilgisi olduğunu düşündüğümüz tamamlayıcı bilgilere olan ihtiyaçtandı. İsrail’in elini ayağını bağlayan, onu dayanılmaz tehditleriyle bunaltan Tanrı, İsrail kabilelerini ve önemli şahsiyetlerini, toplum liderlerini ve din adamlarını hep karşısına alan rakip bir tanrı görüntüsü veriyor konuşurken!

Buradan, İsrail halkının tarih boyunca neden bu kadar çile çektiğini ve başkalarının sürekli zulmüne bu kadar maruz kaldığını anlamak ve bunun üzerinde düşünmek ayrıca ilginç olacaktır.

Hiç yorum yok: