Ahmed Kaymak
Total Bütünsel
Psikoloji; Total Bütünsel Felsefi psikolojinin bilimsel araştırma ve uygulama
yöntemidir. Uygulama ve bakış açısı birbirini tamamlayan bu iki alanda iç
içedir. Onun felsefi bakış açısı psikolojik varlığı kültürel toplumsal
ilişkiler bağlamları içinde ele alır. Varlığın fiziksel gerçekliğini hakikatin
bir parçası olarak gördüğü gibi duyular yoluyla gerçekleşen algı, sezgi, biliş,
bilgi gibi ardışık süreçleri senteze dönüştüren bilinç fenomenini de bu
hakikatin bir parçası sayar. Varlık ne kadar somut bir hakikat alanı ise bilinç
o kadar metafizik bir gerçeklik alanıdır. Bu alanlara olan ilgi ve buradan
ortaya konan argumanlar, total-bütünsel felsefi görüşün tartışmaları
kapsamındadır.
Bilinç ve bilinç
işleyişi gözle görülebilen ve elle tutulabilen alanlar değildirler. Hakikatin
bu yanına olan yaklaşımlar birer mantık aracı olan sezgiye ve yargıya dayanır.
Ontolojik olarak mantık da sezgi ve yargı gibi bilincin fonksiyonlarından
biridir; bunların mantığın birer alt kategorisi olup olmadıkları konusunda
henüz bir uzlaşma yoktur. Biz bunları iç içe fonksiyonlar olarak ele alıyoruz.
Her birinin işlevinin ötekinden az ya da çok olduğuna ilişkin somut kanıt
ortaya koyma olanağından yoksunuz. Tıptaki ilerlemeler ve nörolojinin bu
yönde sürdürdüğü çabalar da bilinç fonksiyonlarının işleyişleri ve
hiyerarşileri konusunda henüz kesin bir şey söylemekten uzaktır. Tıp ve
nörolojinin vardığı sonuçlar beynin bazı alanlarına ve sinir hareketlerine
ilişkin olsa da, beynin sınırları içinde gerçekleştiği kesin olan bilinç
fonksiyonları hakkında metafizik varsayımlardan öteye gidilebilmiş değil. Beynin
kendisini bir madde, bir et yumağı olarak bölmek mümkündür; ama onun
fonksiyonlarını bölüp parçalara ayırmak, hele de sınıflandırmaya kalkışmak, bu
üst, şu orta, şu diğeri alt bilinçtir, demek oldukça güçtür. Tıp disiplini bu
konuda fazla ileri bir iddiada bulunmuyor da. İnsan ve Doğa bilimleri, olgu
üzerindeki çalışmaların ulaştığı noktadan sonraki açıklamaları, herhangi bir
engel ve sınır koymadan tereddütsüz felsefeye havale etmiş görünüyor. Kuşkusuz
işin bu aşamasında felsefenin geniş ufkuna duyulan ihtiyaç büyüktür. Felsefi
diyalektiğin ruhundaki ilham da bir sonucun formüle edilmesinde bazen
olağanüstü bir etkide bulunabilir. Bu ilham felsefenin doğasına ait olsa da
matematik ve fizik alanının işine yaradığı yadsınamaz. Öyle de olsa felsefe
kapsamında fizik ve metafizik diyalektik burada düşünce ufkunun sınırlarını
birlikte zorlamaya devam ederler. Görülüyor ki başta Tıp ve diğer
bilimlerin ulaştığı somut sınırlarda, onlardan beklenen daha fazla açıklamayı
yapabilmesi için felsefeyle doğrudan bir işbirliğine girmek gibi bir
zorunlulukları var. Teori her zaman felsefi-düşünsel; bilim,
teknik-operasyoneldir. Felsefe ve bilim, ikisi de son tahlilde kültürel
komplekste oluşturulan organik ve inorganik fizikle ilgili birer üst yapı
ilişkisi olarak var olmayı sürdürürler. Bu anlamda ikisi de zamandan
bağımsızdırlar.
Total-Bütünsel felsefi
psikoloji, olgu veya varlık temelinde deney ve gözlem aracılığıyla edinilen bilginin
yanı sıra geniş varsayımları da kapsayan bir üst yapısal ilgi ve çalışma
alanıdır.
Olgu veya varlık temeli
ne anlama geliyor?
Kuşkusuz burada söz
konusu edilen olgu ve varlık genel birer kavram olarak kullanılmaktadır. Total
Bütünsel felsefi psikoloji, bu kavram içeriklerinde, inorganik olanı değil,
organik olanı seçer. Başka bir deyişle, onun başlıca inceleme konusu canlı bir
varlık olan, insandır. Biz insanı toplumsal ve kültürel bir varlık
olarak, bu bağlamlar içinde gerçekleşen tutum ve davranışların temelindeki
itici nesnel etkenlerle olan ilişkilerin anlaşılmasında temel bir veri olarak
görüyoruz. İnsana nerden bakarsak bakalım, kültürel boyut her zaman
daha fazla göze çarpan yüzüyle bize görünür. Onun yaratıcı yeteneğinin
entelektüel ve maddi girdileri, biçimi ve düzeyi ne olursa olsun o kültürün
doku aralarına sızar. Toplumsal düzenin bu duruma karşı direnci yalnızca
sınırlandırıcı bir rol oynar; onu ortadan kaldıramaz. Tersine, kültürel dokuyu
besleyen ve dokuyla uyuşan her çaba sonuçta bu sınırlandırmaları aşar ve
toplumsal düzenin biçimini bozar. Öyle ki toplumsal düzenin biçimini de, egemen
ilişkileri devam ettiren kurumları da ortadan kaldırabilir. Kültürel
siyasallaşma diye tanımladığımız aşama, budur. Birey bütün
kusurlarına rağmen, bu siyasallaşma aşamasında onu harekete geçiren olgu ve
ilişkilerin yetkin derecedeki bir öznesi, pratik bir aktörü durumundadır.
Varlığın olgu ile ilişkisi ve sonuçta olgu üzerindeki hakimiyeti böyle bir süreç
izler. Diğer canlılarda, homonidlerde ve maymunlar sınıfında böyle bir sürecin
tarihinin olup olmadığını ortaya koyan bir deneyime henüz
rastlanmamıştır. Böyle bir tarih halihazırda insana özgüdür. İncelememizin başından
beri insanı kültürel bir varlık olarak, doğal varlıktan ayırmamızın nedeni,
budur. İnsanın insanlaşmasının temelinde bu gerçeklik, bu tarih, yani kültür,
başka bir deyişle, bilinçli amaçlı faaliyet sürekli belirleyici bir rol
oynamıştır. Varlık ve olgu burada hem karşı karşıya gelirler, hem de
bütünleşirler. Varlık, insanı; olgu, kültürü ifade eder; ikisi birlikte bütün
içinde kaynaşarak toplumsal bir nitelik kazanırlar.
Genel yaklaşıma göre
insanın davranış ve ilişkilerini, onun diğer insanlarla olan alışveriş ve
etkileşimlerini sosyoloji kadar Anthropoloji de inceleme konusu
yapar. Bu iki bilim alanından özellikle anthropoloji, kültürel olguya eğilmeden
insana ve topluma dair bir tek söz bile söyleyemez. Bu bilimin temel araştırma
konusu, kültürdür. Öte yandan, psikoloji, bireyin içinde yaşadığı kültürü ve
toplumsal ilişkileri gözetmeden birey ve toplumun genel
nevrozlerına-davranışlarına dair hiçbir çözümleme yapamaz. İşte çok da merak
edilen Total-Bütünsel Psikolojinin ayırt edici yanı, bu bakış açısıdır:
Total-Bütünsel Psikoloji; olgu ve varlık üzerine olan çalışmalarında başta tıp
bilimi olmak üzere bütün doğal ve sosyal bilimlerle tutarlı bir ilişki ve
işbirliği içinde çalışır.
Bireyin, grupların,
sınıfların varlık ve yaşam alanı toplumdur ve bunların her birinin üstlendiği
roller ve sahip oldukları ruhlar farklıdır. Roma ruhunu anlayabilmek için, onun
tarihini bilmek gerekir. Greekler’deki aydınlanma dehasını anlamak için de bu
bilgi gereklidir. Tarihe başvurmadan Rönesansı ve beraberinde kızışan şiddetli sosyal
hareketlerin karakterini anlamak olanaksızdır. Özellikle psikoloji tarihin bu
çok yönlülüğünü göz önünde bulundurmadan kendi alanında sağlıklı bir çözümleme
yapamaz.
O halde bu kapsamda tarih
felsefesiyle total-bütünsel psikolojinin ilişkisi ne olmalıdır? Total bütünsel
psikolojinin tarih felsefesi nedir ve niçin var olmalıdır? Psikolojik alanda
yürütülen bir çalışma için tarihsel bilgilerin ne katkısı olabilir; bunlar
nasıl değerlendirilmelidir?
Bundan sonraki birkaç
bölümde bu soruların kısmen yanıtlarına yer verilecektir. Son bölümlerdeyse,
şimdiye kadar ele aldığımız diğer konular gibi, bu konuyla ilgili daha
sistematik görüşler bulacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder