19 Mayıs 2015 Salı

Total Bütünsel Psikoloji Nedir? (XI)



 Ahmed Kaymak    

Total Bütünsel Psikoloji; Total Bütünsel Felsefi psikolojinin bilimsel araştırma ve uygulama yöntemidir. Uygulama ve bakış açısı birbirini tamamlayan bu iki alanda iç içedir.  Onun felsefi bakış açısı psikolojik varlığı kültürel toplumsal ilişkiler bağlamları içinde ele alır. Varlığın fiziksel gerçekliğini hakikatin bir parçası olarak gördüğü gibi duyular yoluyla gerçekleşen algı, sezgi, biliş, bilgi gibi ardışık süreçleri senteze dönüştüren bilinç fenomenini de bu hakikatin bir parçası sayar. Varlık ne kadar somut bir hakikat alanı ise bilinç o kadar metafizik bir gerçeklik alanıdır. Bu alanlara olan ilgi ve buradan ortaya konan argumanlar, total-bütünsel felsefi görüşün tartışmaları kapsamındadır. 
Bilinç ve bilinç işleyişi gözle görülebilen ve elle tutulabilen alanlar değildirler. Hakikatin bu yanına olan yaklaşımlar birer mantık aracı olan sezgiye ve yargıya dayanır. Ontolojik olarak mantık da sezgi ve yargı gibi bilincin fonksiyonlarından biridir; bunların mantığın birer alt kategorisi olup olmadıkları konusunda henüz bir uzlaşma yoktur. Biz bunları iç içe fonksiyonlar olarak ele alıyoruz. Her birinin işlevinin ötekinden az ya da çok olduğuna ilişkin somut kanıt ortaya koyma olanağından yoksunuz. Tıptaki ilerlemeler ve nörolojinin bu yönde sürdürdüğü çabalar da bilinç fonksiyonlarının işleyişleri ve hiyerarşileri konusunda henüz kesin bir şey söylemekten uzaktır. Tıp ve nörolojinin vardığı sonuçlar beynin bazı alanlarına ve sinir hareketlerine ilişkin olsa da, beynin sınırları içinde gerçekleştiği kesin olan bilinç fonksiyonları hakkında metafizik varsayımlardan öteye gidilebilmiş değil. Beynin kendisini bir madde, bir et yumağı olarak bölmek mümkündür; ama onun fonksiyonlarını bölüp parçalara ayırmak, hele de sınıflandırmaya kalkışmak, bu üst, şu orta, şu diğeri alt bilinçtir, demek oldukça güçtür. Tıp disiplini bu konuda fazla ileri bir iddiada bulunmuyor da. İnsan ve Doğa bilimleri,  olgu üzerindeki çalışmaların ulaştığı noktadan sonraki açıklamaları, herhangi bir engel ve sınır koymadan tereddütsüz felsefeye havale etmiş görünüyor. Kuşkusuz işin bu aşamasında felsefenin geniş ufkuna duyulan ihtiyaç büyüktür. Felsefi diyalektiğin ruhundaki ilham da bir sonucun formüle edilmesinde bazen olağanüstü bir etkide bulunabilir. Bu ilham felsefenin doğasına ait olsa da matematik ve fizik alanının işine yaradığı yadsınamaz. Öyle de olsa felsefe kapsamında fizik ve metafizik diyalektik burada düşünce ufkunun sınırlarını birlikte zorlamaya devam ederler. Görülüyor ki başta Tıp ve diğer bilimlerin ulaştığı somut sınırlarda, onlardan beklenen daha fazla açıklamayı yapabilmesi için felsefeyle doğrudan bir işbirliğine girmek gibi bir zorunlulukları var. Teori her zaman felsefi-düşünsel; bilim, teknik-operasyoneldir. Felsefe ve bilim, ikisi de son tahlilde kültürel komplekste oluşturulan organik ve inorganik fizikle ilgili birer üst yapı ilişkisi olarak var olmayı sürdürürler. Bu anlamda ikisi de zamandan bağımsızdırlar.
Total-Bütünsel felsefi psikoloji, olgu veya varlık temelinde deney ve gözlem aracılığıyla edinilen bilginin yanı sıra geniş varsayımları da kapsayan bir üst yapısal ilgi ve çalışma alanıdır.
Olgu veya varlık temeli ne anlama geliyor?
Kuşkusuz burada söz konusu edilen olgu ve varlık genel birer kavram olarak kullanılmaktadır. Total Bütünsel felsefi psikoloji, bu kavram içeriklerinde, inorganik olanı değil, organik olanı seçer. Başka bir deyişle, onun başlıca inceleme konusu canlı bir varlık olan, insandır. Biz insanı toplumsal ve kültürel bir varlık olarak, bu bağlamlar içinde gerçekleşen tutum ve davranışların temelindeki itici nesnel etkenlerle olan ilişkilerin anlaşılmasında temel bir veri olarak görüyoruz. İnsana nerden bakarsak bakalım, kültürel boyut her zaman daha fazla göze çarpan yüzüyle bize görünür. Onun yaratıcı yeteneğinin entelektüel ve maddi girdileri, biçimi ve düzeyi ne olursa olsun o kültürün doku aralarına sızar. Toplumsal düzenin bu duruma karşı direnci yalnızca sınırlandırıcı bir rol oynar; onu ortadan kaldıramaz. Tersine, kültürel dokuyu besleyen ve dokuyla uyuşan her çaba sonuçta bu sınırlandırmaları aşar ve toplumsal düzenin biçimini bozar. Öyle ki toplumsal düzenin biçimini de, egemen ilişkileri devam ettiren kurumları da ortadan kaldırabilirKültürel siyasallaşma diye tanımladığımız aşama, budur. Birey bütün kusurlarına rağmen, bu siyasallaşma aşamasında onu harekete geçiren olgu ve ilişkilerin yetkin derecedeki bir öznesi, pratik bir aktörü durumundadır. Varlığın olgu ile ilişkisi ve sonuçta olgu üzerindeki hakimiyeti böyle bir süreç izler. Diğer canlılarda, homonidlerde ve maymunlar sınıfında böyle bir sürecin tarihinin olup olmadığını ortaya koyan  bir deneyime henüz rastlanmamıştır.  Böyle bir tarih halihazırda insana özgüdür. İncelememizin başından beri insanı kültürel bir varlık olarak, doğal varlıktan ayırmamızın nedeni, budur. İnsanın insanlaşmasının temelinde bu gerçeklik, bu tarih, yani kültür, başka bir deyişle, bilinçli amaçlı faaliyet sürekli belirleyici bir rol oynamıştır. Varlık ve olgu burada hem karşı karşıya gelirler, hem de bütünleşirler. Varlık, insanı; olgu, kültürü ifade eder; ikisi birlikte bütün içinde kaynaşarak toplumsal bir nitelik kazanırlar.
Genel yaklaşıma göre insanın davranış ve ilişkilerini, onun diğer insanlarla olan alışveriş ve etkileşimlerini sosyoloji kadar Anthropoloji de  inceleme konusu yapar. Bu iki bilim alanından özellikle anthropoloji, kültürel olguya eğilmeden insana ve topluma dair bir tek söz bile söyleyemez. Bu bilimin temel araştırma konusu, kültürdür. Öte yandan, psikoloji, bireyin içinde yaşadığı kültürü ve toplumsal ilişkileri gözetmeden birey ve toplumun genel nevrozlerına-davranışlarına dair hiçbir çözümleme yapamaz. İşte çok da merak edilen Total-Bütünsel Psikolojinin ayırt edici yanı, bu bakış açısıdır: Total-Bütünsel Psikoloji; olgu ve varlık üzerine olan çalışmalarında başta tıp bilimi olmak üzere bütün doğal ve sosyal bilimlerle tutarlı bir ilişki ve işbirliği içinde çalışır.
Bireyin, grupların, sınıfların varlık ve yaşam alanı toplumdur ve bunların her birinin üstlendiği roller ve sahip oldukları ruhlar farklıdır. Roma ruhunu anlayabilmek için, onun tarihini bilmek gerekir. Greekler’deki aydınlanma dehasını anlamak için de bu bilgi gereklidir. Tarihe başvurmadan Rönesansı ve beraberinde kızışan şiddetli sosyal hareketlerin karakterini anlamak olanaksızdır. Özellikle psikoloji tarihin bu çok yönlülüğünü göz önünde bulundurmadan kendi alanında sağlıklı bir çözümleme yapamaz.
O halde bu kapsamda tarih felsefesiyle total-bütünsel psikolojinin ilişkisi ne olmalıdır? Total bütünsel psikolojinin tarih felsefesi nedir ve niçin var olmalıdır? Psikolojik alanda yürütülen bir çalışma için tarihsel bilgilerin ne katkısı olabilir; bunlar nasıl değerlendirilmelidir?
Bundan sonraki birkaç bölümde bu soruların kısmen yanıtlarına yer verilecektir. Son bölümlerdeyse, şimdiye kadar ele aldığımız diğer konular gibi, bu konuyla ilgili daha sistematik görüşler bulacaksınız.

Hiç yorum yok: